
KENT DİNDARLIĞI
İslamiyet hoşgörü ve iyilik telkin ederken, Şeyh Galib’den Taliban’a nasıl geldi? Kaybedilen bu düzlemin sebepleri tam olarak neler? Dindarlık kır ile kent arasında ne gibi değişikliklere uğradı? Halen uğramaya devam ediyor mu? Çağın gerektirdiği gibi bir Müslümanlık yaşamak mümkün mü? Değilse, neden mümkün değil? Bu ve bunun gibi mühim sorulara yanıt arıyor Mehmet Altan. Güncelliğini uzun zaman koruyacağa benziyor dindarlığın boyutları da...Devamı... |
|
|
|
Akademik Yazılar > BİR YOL AYRIMI: PETROL YA DA ATOM…
BİR YOL AYRIMI: PETROL YA DA ATOM…
Körfez Krizi, yaşama uzun vadeli bakan tüm ciddi devletleri yeniden enerji konusunda düşünmeye zorladı.
Hatta ilk kez, 1 Temmuz'da, Paris'te, dünyanın en büyük petrol üreticileriyle, dünyanın en büyük petrol üreticileri bir araya geldi.
Toplantıyı Fransa ve Venezüella düzenledi. Ancak, Amerika'nın tavrı belirgin olmadığı için, bu toplantı için fazlaca bir duyuru yapılmaktan kaçınıldı.
Dünyanın en büyük petrol tüketici ve de ikinci büyük üreticisi olan Amerika, üreticilerle, tüketicilerin petrol konusunda, özellikle de fiyatlarda belirli bir istikrar sağlayacak girişimleri karşısında net bir tavır almıyor.
Kararsız görünüyor.
* * *
Ancak iki rakip karteli, yani OPEC ile Dünya Enerji Ajansı'nı karşı karşı'ya getirerek, anlaşma yolları arayanlar, açık bir düşünceye sahip.
Şimdiye kadar, birbirleriyle boğuşan bu iki gücü, yani petrol üreticileriyle, petrol tüketicilerinin, bundan böyle işbirliği içinde olmalarının herkese yararı konusunda birleşiyorlar.
Bunun için de şu noktaların altını çiziyorlar. Birincisi, artık "petrol savaşlarının" kimseye yararı yok. Çünkü, birinci ve ikinci, petrol şokları üreticileri galip kılarken, 1986 yılında tüketiciler bir gol atmış.
Son kriz ise, kimseye yaramamış. Hele tüketicilerin stokları piyasaya sürmeleri, diğer enerji kaynaklarına abanmaları, petrol fiyatlarını tırmandıklarından daha hızlı indirivermiş.
Bu iki tarafı da yeniden durumu düşünceye isteklemiş. Üreticiler, istedikleri gibi at oynatamayacaklarını görmüşler. Ama, Avrupa ve Japonya gibi, yabancı petrole tamamen bağlı olan tüketiciler de sarsılmışlar. Bir anda, kriz sırasında Suudi Arabistan ile onun hamisi olan Amerika'ya nasıl bağımlı hale geldiklerini görmüşler.
Bir ikinci nokta, petrolün gittikçe Suudi Arabistan ile körfez emirliklerinin elinde toplanması.
Bunun panzehiri, kullanılmamış kaynakların bulunulması. Ancak, bu son on yıldır, körfez dışında daha güvenli yerlerde gereken yatırımların yapılmaması nedeniyle kolay görünmüyor.
Suudi Arabistan'ın petrol üretimindeki performansını süratle artırması. Bu ülke, dünya petrol ihracatının üçte ikisinden fazlasını kendi başına karşılıyor. Ayrıca, petrol üreticileri, günlük üretimini 8,2 milyon varile yükselterek Amerika'ya yaklaşmış olması. Amerikan üretimi ise günde 9 milyon varil. Sovyetler de Amerika civarında günlük üretim yapıyor.
Böyle giderse, Suudi Arabistan sadece dünyanın en büyük ihracatçısı değil, üreticisi de olacak.
Üçüncü nokta, Batı'nın her geçen gün, Orta Doğu'nun esiri olması. Fransa gibi ülkeler, enerji kaynaklarını çeşitlendirme gayreti içinde olsalar da, ulaşımda petrolün yerinin doldurulmaz oluşu, durumu güçleştiriyor.
Şimdi, petrole alternatif enerji kaynaklarını geliştirerek bu bağımlılık azaltılmaya çalışılıyor. Örneğin, elektrikli araba gibi... Yeniden gaz ve kömüre önem vermek gibi...
Ama bunlar uzun vadeli işler olduğu için, acil bir çözüm olarak kabul edilmiyor.
* * *
Bu gözlemler, üreticileri ve tüketicileri belirli bir noktada buluşmaya zorluyor.
Amaç, karşılıklı anlaşarak, petrol fiyatlarını istikrarlı bir düzeyde tutmak. Sürprizlere önlem almak.
Örneğin, Dünya Enerji Ajansı, beklenmedik bir gelişmenin önlenmesi halinde, 1990 fiyatları ile, 1992'de 21 dolar olacak olan bir varil petrolün, gelecek yüzyılın başında 35 dolara yükseleceğini hesaplıyor.
Dünya tüketimi de, 2005 yılında yüzde 29 oranında artacak. Doğu ülkeleriyle gelişmekte olanların petrol ihtiyacı artacağı gibi...
Bu artacak olan ihtiyacı, Orta Doğu üretimini artırarak cevaplayacak.
Böyle bir vizyonun sonucu, üreticilerle, tüketicilerin işbirliği yapması. Çünkü petrol kaynakları hızla tükeniyor. Yeni yatırımların yapılmaması halinde dünyanın durumu geçici de olsa zorlaşacak.
Halbuki, arz ve talep köşelerinin karşılıklı anlayışı bu durumun üstesinden gelmek daha kolay.
Bu anlaşmanın bir ikinci getirisi, petrol fiyatlarının önceden tahmin edilebilir bir noktada istikrara kavuşması olacak. Herkesin petrol fiyatlarının oynaklığından şikayeti bitecek. Çünkü, Paris Toplantısı, petrol fiyatlarını bir çatal içinde tutmayı amaçlıyor.
* * *
Toplantıda Amerika’nın ilgisiz görünmesi birçok nedene bağlanıyor.
Amerika'nın, egoist ama ayrıcalıklı bir tutum içinde olduğu vurgulanıyor.
Ayrıcalıklı, çünkü dünya piyasasını kendi başına kontrol eder gibi. Hele, Amerikan kıtası tamamen kendi hakimiyeti altında. Kanada, Meksika ve Venezüella ile yaptığı serbest değişim anlaşmaları varken, petrolde neredeyse sabit bir fiyatta dönülmesini fazla arzu etmiyor.
Üstelik, Körfez Savaşı ertesinde ABD, Suudi Arabistan'ı da denetimi altına aldı. Orta Doğu'nun petrol rezervleri, emirlikler, Suudi kaynakları hep Amerika'nın kontrolünde.
* * *
Ancak, petrol konusunda, bu güncel çekişmeler, dünyanın enerji konusunda, bir yol ayrımına yaklaştığını gözlerden saklamamalı.
Bugün, üreticilerle, tüketiciler toplantısına önem vermeyen Amerika'da, nükleer enerji konusu yeniden gündeme geldi.
Hatta, nükleer enerjinin kullanımının hızlandırılması karar altına alındı.
1979 yılında Pennslvanya'daki nükleer santraldeki felaket, Amerika'yı bu konuda ürkekliğe sürüklemişti. Nükleer santral konusundaki 37 proje iptal etilmiş, 132'si de iptal edilmişti.
Sivil amaçlı nükleer enerji kullanımını geliştirmek için yapılacak araştırı ve harcamaların yüzde 30 oranında artırdığını görüyoruz.
Amerika, elektrik enerjisinin yüzde 20'sini atom enerjisiyle üretiyor. Fransa ise yüzde 75'ini…
* * *
Amerika, ne kadar kendi çıkarları açısından petrol pazarlıklarına katılmasa da, çağın petrolden atoma doğru yol aldığını görüyor.
Hatta, Beyaz Saray, eyaletlerin ekonomilerini desteklemek yerine, onların atom santralleri kurmalarına yardımcı olmayı kararlaştırdı bile.
Petrolün krallığının, gelecek yüzyılın ortaları olmadan bittiği görülecek.
Yerini atom alacak.
Atom ise, insanın enerjisinin tamamen saha dışına itilmesi demek.
Enerji sorununun, gündemden kalkması ise, tüm bizim bugüne kadar alıştığımız insan ilişkilerini tepetaklak edecek.
Çalışan ve çalıştıranın, alan ve satanın, üreten ve tüketenin, sömüren ve sömürülenin olmadığı yeni bir dünyanın kapıları açılıyor.
Atomun, petrolün yerini almasına az kaldı.
Türk Henkel Dergisi, 1991
|
|
|
|
|