BİLGİ TOPLUMU, TÜRKİYE VE YENİ PROJELER
Her ülkenin bir "medyan yaşı" vardır. Yani nüfusu tam ortasından ikiye bölen "ortalama" yaş…
Türkiye nüfusunu tam ortasından ikiye bölen yaş yirmi. Türkiye toplumunun yarısı yirmi yaşın altında...
Dün, bizim gazetenin birinci sayfasındaki "Süleyman Demirel Projelerine" bakarken, aklıma ilk bu geldi.
Dünyanın "sanayi sonrası toplum" aşamasına geçtiğinden habersiz projeler İngiltere İmparatorluğu'nun, herhangi bir kolonisinde 19. yüzyılda girişilen kalkınma hamlesinden farksızdı.
* * *
Türkiye’de teknoloji konusunda kafa patlatan nadir insanlardan biri olan Mühendis Mustafa Özcan, Tüses Vakfı taratından yayınlanan bir araştırmada şunları yazıyor:
"Teknoloji üretmeyen, transfer edilen teknolojileri özümseyemeyen, onun kendi koşullarına adapte edemeyen toplumların, hangi sosyo-ekonomik ve siyasal tercihleri yaparlarsa yapsınlar geleceğe umutla bakamayacakları kesindir. Sınırlar ötesi paylaşılabilecek teknoloji ve araştırma birikimi olan ülkeler, kalkınma yarışında avantajlı duruma geçmektedirler. Bu nedenlerle, günümüzde yeni teknoloji üretimi uluslararası tekellerin rekabet alanı haline gelmiştir."
"Yeni teknolojiler beraberinde daha çok bilgi ve uzmanlaşma gereğini getirdiğinden, bir başka deyimle, bir ürünün bilgi ve enerji içeriği ne kadar yoğunsa teknolojisi o denli yükseleceğinden, giderek, yerinde kazanılan pratik bilginin önemi en az klasik eğitimin önemi kadar artmıştır. Bu ise, "know-how" öğesinin teknolojinin temel belirleyici unsuru haline gelmesine neden olmuştur. Böylece toplumlar arası gelişmişlik farklılığını belirleyicı temel kriter olarak kişi başına gelir yerine giderek "sınai bilgi birikimi" yani top yekün teknolojik düzey kullanılmaya başlanmıştır."
"2000'li yıllara girerken endüstriyel sektörlerdeki teknolojik gelişmeler üretim sürecini evrensel boyutlarda etkilemekte, sonuç olarak bir yandan 20. yüzyılın üretim yapısına yön vermiş olan temel sektörlerde teknolojiler "olgunlaşma" süreçlerini tamamlarken, diğerlerinde verimliliği daha artırıcı ve gelişmeyi hızlandırıcı "yenilikler" gündeme gelmektedir."
* * *
Teknolojilerin hangi süreçte olduklarını "araştırma-geliştirme" harcamalarını inceleyerek saptıyoruz. Eğer sözkonusu edilen teknolojilerdeki "araştırma ve geliştirme" harcamaları ekonomik büyümenin altında ise onlara "ömrünü tamamlamış sanayiler" diyoruz. Eğer araştırma ve geliştirme harcamaları, ekonomik büyüme kadar ise, o sanayiIere "ömrünü tamamlamaya geçiş aşamasında", eğer yapılan harcama ekonomik büyümeden fazla ise, o endüstri dallarına da "yenilikçi sanayiler" adı veriliyor.
Maalesef Türkiye'deki sanayi dalları ya "ömrünü tamamlamış" ya da "ömrünü tamamlamaya geçiş aşamasında .."
Yeryüzünün "bilgi çağı" niteliğini belirleyen sanayiler şöyle:
Yeni enerji, mikroelektronik, biyoteknoloji, uzay teknolojisi, robotik, foto aktif malzemeler, telekomünikasyon, kompojit malzemeler, elektronik seramikler, mühendislik plastikleri, optik elyaflar, süper iletken malzemeler, füzyon enerjisi, membran teknolojisi.
2000'Ii yılları, bu sektörler belirliyor. Bu sektörler sayesinde, kol gücüne ihtiyaç azalırken, üretim hem artıyor, hem kalite kazanıyor, hem de maliyet açısından ucuzluyor.
* * *
Bilgi vermek için, ”ömrünü tamamlayan” ve "ömrünü tamamlayacak geçiş aşamasında" olan sektörleri de kısaca hatırlatalım.
Bu sektörleri hatırlatmak, Türkiye'nin sanayi haritasını hatırlamak için de faydalı.
"Ömrünü tamamlayan" sektörler şunlar:
"Metal madenciliği, kömür madenciliği, petrol ve gaz istihracı, ormana dayalı sanayiler, metal sanayileri, anorganik kimya sanayileri, kauçuk sanayii, tarıma dayalı sanayiler, silikat sanayileri, tarım, tekstil ve iş makinaları, takım tezgahları imalat sanayileri.”
”Ömrünü tamamlama aşamasında” olanlar da şunlar:
"Petrokimya, elektronik, elektroteknik, otomotiv, ince kimyasal madde, ölçü kontrol donanımı, ince mekanik, petrol arıtımı, plastik ürünleri, ambalaj makina sanayii, ilaç, tıbbi donanım sanayii, uçak, gemi, lokomotif, bilgisayar, dayanıklı tüketim malları, deterjanlar ve müstahzarları, ambalaj malzemeleri sanayii, sentetik iplik."
Biz, yirmi yaş civarında otuz milyon insanı olan koca bir ülkeyi, "sanayi sonrası toplum" veya "bilgi çağı" gibi çağdaş dünyanın fiilen yaşamakta olduğu bir dönemden kopuk olarak "şeker fabrikaları" kurarak avutmak istiyoruz,
Halbuki, şeker fabrikaları 1930'lu yılların yürek hoplatan armağanlarıydı.
Bu anlayış, kendisini "araştırma ve geliştirme" harcamalarına ayırdığımız payda da belli ediyor, kültürde de...
Türkiye, gayri safi milli hasılasından "araştırma ve geliştirme" harcamalarına ayırdığımız payda da belli ediyor, kültürde de...
Türkiye, gayri safi milli hasılasından "araştırma ve geliştirme" araştırmalarına sadece binde 3 ayırıyor…
Kültürün bütçedeki payı ise binde 6...
* * *
Şu anda yaşanan “bilgi devrimi”, 1750 sanayi devriminden de, 1789 Fransız İhtilali'nden de daha keskin izler bırakacak,
Aynı zaman diliminde yaşadığımız bu göremli insanlık serüveninden böylesine bihaber olmak, anlaşılır gibi değil...
"Bilgi çağında" böylesine bir iletişimsizlik...
* * *
Yaşanmakta olan devrimi yüreğinde hissetmeyen taşralı politikacılar, yarısı yirmi yaşından küçük olan nüfusu, 2000'Ii yıllara taşıyamaz.
Yeni çağın sektörleri belli: Mikroelektronik, biyoteknoloji, kompozit malzemeler, elektronik seramikler, optek elyaflar...
Bunları üretmek, transfer edip özümsemek, kendi koşullarımıza adapte etmek aşkı siyaset kurumunu ve toplumu sarsmadıkça, Türkiye'de genç insanlarını gözardı etmiş sayılır.
Çünkü, bugün yönetimdeki siyasiler iki binli yıllarda seksenine merdiven dayarken, ülkenin yarı nüfusu otuz bile olmayacak, Ve, o insanların refah içinde yaşamasına şeker fabrikaları yetmeyecek.
Türk Henkel Dergisi, Nisan 1993
|