TÜRKİYE’ DE KAYNAK DENİZİ KURUDU
TÜSİAD’ ın 10 Eylül günü yapılan Genişletilmiş Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nda, Konsey Başkanı Rahmi Koç "Hükümet inandırıcılığını yitiriyor" demişti.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı da sanayide “tam bir çöküşün işaretleri olduğunu” söylemişti.
Cevap, Devlet Bakanı Cavit Çağlar' dan geldi.
Bakan, şöyle diyordu:
"Bu beylerin nesi sanayiciymiş? Otursunlar popolarının üzerine, oturdukları yerde. Alışmışlar hep cukkaya, hep bana hep bana yutmaya. Bu hükümet halkın hükümeti, TÜSİAD' ın hükümeti değil."
"Neden yakınıyorlar? Kendileri her ay araba, ilaç, buzdolabı fiyatına zam yapıyor.
Sıkıyorsa indireyim gümrük duvarlarını otomobilde, ilaçta, buzdolabında. O zaman rekabet etsinler göreyim."
* * *
Geçtiğimiz ay garip bir üslupla alevlenen bu tartışmaların sebebini Mensucat Santral Holding Yönetim Kurulu ve Murahhas Üyesi Aydın Koçoğlu bir tek cümleyle aydınlatıyor:
"Türkiye'de kaynak denizi kurudu."
* * *
Gerçekten de, Hükümet-TÜSİAD kavgasının temelinde, artık sanayiciye eskisi gibi aktarılmayan "kaynak" kavgası yatıyor.
Türkiye'nin elindeki yetersiz kaynağı yutmakta iki büyük "canavar" bugün öne çıkmış bulunuyor.
Bunlardan ilki kamu kesimi, ikincisi ise tarım sektörü ...
Devlet varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürmesine yardımcı olacak "vergiyi" bir türlü toplayamıyor. Vergi vermeyen büyük bir kesimin "siyasal tepkisinden" ürkerek, köklü bir vergi reformu yapmıyor.
O nedenle de, Türkiye'de "dört kişiden yalnız biri" vergi veriyor.
Kötü devlet işletmeciliği ve KİT’ lerin arpalık olarak kullanılması, kamu kesimine politikacıların taraftarlarının doldurulup, kadroların şişirilmesi devletin zaten az olan gelirlerini havaya savuruyor.
O zaman geriye pek az çare kalıyor. Ya yüksek faizle "iç borçlanma" ya da "karşılıksız para basmak."
İç borçlanma, faizleri yükselterek, yatırım yapılmasını çok güçleştiriyor. Tasarruflarına, devlet tahvilleri aracılığıyla ve yüksek faizle devlete gitmesine neden oluyor.
Karşılıksız para basmak ise enflasyona yol açıyor.
Bir yandan yüksek faiz, diğer yandan enflasyon sanayi kesimini zorluyor.
Kaynakların yutulmasındaki ikinci büyük çukur ise tarım kesimi.
Bunun hangi boyutlarda olduğunu, gene geçen ay KİT toplantısında görüşülen Toprak Mahsulleri Ofisi'nin hesaplarının incelenmesinden çıkarabiliriz.
TMO Genel Müdürü bu toplantıda "çiftçiden 180 dolara alınan buğdayın tonunun 108-112 dolar arasında satılabildiğini" belirtti.
Bir başka yetkili ise kilosu 1200 lira eden buğdayın Toprak Mahsulleri Ofisi'nin destekleme alımlarıyla devlete 3 bin liraya malolduğunu kaydetti.
Aradaki fark, yani 1800 lira Hazine'den karşılanıyor.
Bu ise, devletin elindeki yetersiz kaynakları emmekteki ikinci büyük neden oluyor.
Hoş, KiT Komisyonu'ndaki bir diğer yetkili, cılız kaynaklardaki bu sıkışmayı her politikacının gördüğünü ama çözmediğini şöyle anlatıyor:
"Her hükümet destekleme alımlarında işin ne kadar vahim olduğunu görür, ancak yine de yüksek fiyat vermeye devam eder. Bu durum sürdükçe KiT sorunu giderek daha da ağırlaşıp, artık işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor."
TÜSİAD üyelerinin taleplerinde ise, bu çarpıklığın kendi lehlerine yönelik olarak düzeltilmesi arzusu var.
Ama "kaynak denizi kuruduğu" için Hükümet, bu baskıyı hafifletecek bir çözüm bulamıyor.
Oy tarlası olarak gördüğü için tarıma sağladığı desteği de azaltamıyor.
Bir yandan da, devletin ekonomideki payının yüksekliği ve iktisat biliminin gereklerinin yerine "politik avantanın" yerleştirilmesi' devletin kamu açıklarını büyütüyor.
Sanayiciler ise açıkta kalıyor.
* * *
Bundan sonra hükümetler bir seçim yapmaya zorlanacak.
Ya KİT’ leri ellerinin altında tutup köylülere kaynak aktaracak ve sanayicilerin baskısıyla karşılaşacaklar.
Ya da sanayiye kaynak aktaracak ve böylelikle memurun tepkisine hedef olacaklar.
Siyasi partilerin artık boş vaadlerle oy toplaması bitiyor. Artık her parti kendi tabanını seçmek zorunda kalacak. Ve kaynakları nasıl dağıtacağını baştan anlatacak.
* * *
Tabii, sanayiciler de kendi durumlarını bir gözden geçirecekler.
Yetmiş yıl, hortumlarını, devletin kaynaklarına dayayıp, beleşten beslenmenin, gümrük duvarlarıyla korunup, yabancılarla rekabet edemeyen mallar üretmenin bedelini şimdi ödüyorlar.
Kendi ayakları üzerinde durmayı beceremediklerinden Cavit Çağlar'dan inanılmaz hakaretler işitip, aşağılanıyorlar. "İndiririm gümrük duvarlarını" türünden tehditlerle korkutulabiliyorlar.
* * *
Türkiye gerçek "para kavgasını", değişik gruplar arasındaki çıkar mücadelesini yaratmaya hazırlanıyor .
Demokrasi de, bu kavgalarla pekişecek zaten.
Yüzyıl kadar gecikmiş olarak.
Türk Henkel Dergisi, Ekim 1992
|