Başkan Barzani’nin ABD’de çok üst düzeyde ağırlandığını ve kabul gördüğünü vurgulayan Prof. Dr. Altan, “Resmi olarak bağımsızlık söylemleri ve talepleri resmen duyulmamış olsa da bu oradaki görüşmelerde belli ki çok ciddi bir şekilde konu oldu” dedi.
IŞİD’e karşı en büyük zaferi Kürtler’in elde ettiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Altan, “Aynı zamanda bölgede kadın yokken, Kürt halkının kendi içindeki kadının ortaya çıkışının” önemli olduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Mehmet Altan Rûdaw’ın sorularını yanıtladı...
Dünya politikasına ve Ortadoğu politikasına baktığımız zaman Kürtler’in nasıl görünüyor? ***
Ben 21’nci Yüzyıl’ın Kürtler’e cömert bir pay ayırmakta olduğunu düşünüyorum. Çünkü 20’nci Yüzyıl’da çok hakları yenmiş, çok çile çekmiş, çok acılar yaşamış bir halk Kürtler. Kürtler birlikte özgürce bir ulus devlet sürecini yaşamaktan yoksun kalmışlar. Dünya yeniden dizayn edilirken, Ortadoğu şekillendirilirken şimdi bölük börçük ortaya çıkan kimi tomurcukların sağlam ağaca dönüştürüldüğünü düşünüyorum. Kürtler’in çok önemli bir aktör olarak tüm bu acıların bedeli olmasa da en azında minik bir karşılık amorti olarak çok önemli bir yere geleceklerini düşünüyorum. Ortadoğu coğrafyasında çok daha etkin noktada var olacaklar.
Devlet olma yoluna doğru giden Güney Kürdistan’ın durumunu nasıl görüyorsunuz?
Bir devletin çok önemli bir parçası olarak Irak Kürdistanı’nın çok geliştiğini, büyüdüğünü, bütün altyapısının oluşturulduğunu, bir minik devlet noktasına geldiğini bütün dünya da bütün Kürtler de biliyor. Kendi içindeki ahengin akması, gelişmesi, büyümesi siyasi rekabete o anlamdaki çekişmelere kurban edilmemeli. Irak Kürdistanı’nda demokratik olarak bir yarışın olması hepimizin arzudur. Bu toplumun gelişmesi, özgürleşmesi, kendi gelişme kanallarını açık tutması açısından önemlidir. Ama demokrasinin gelişmesine yönelik bir rekabetten ziyade yönetim iddiasını çok ileri noktalara gitmesini çok zorluk çıkaracağını düşünüyorum. Ben 21’nci Yüzyıl’da “kimin yöneteceği değil, nasıl yönetileceğine” cevap aradığını düşünürüm. Yani “ben yönetimden olayından ziyada ben insanları böyle yöneteceğim” düşüncesi Kürtler’in işini kolaylaştıracaktır. Her yüzyılda dünya yeniden oluşturuluyor, sınırlar yeniden şekilleniyor. Ortadoğu acılı bir bölge, sınırları maalesef Birinci Dünya Savaşı sırasında oluşmuş ve çok da doğal sınırlar değil. Belli ki bu büyük kaynaşma orada yeniden yeni resim ortaya çıkaracaktır. Yani oranın büyük bir nihai noktaya giderken Kürtlerin de çok büyük bir yerleşik ve gaspedilen haklarını nispeten kazanmış bir rolle ortaya çıkacaklarını söylemek istiyorum.
Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani ABD’ye gitti ve “bağımsız Kürdistan yoldadır” dedi. Bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi Barzani ABD’de çok üst düzeyde ağırlandı, kabul gördü. Resmi olarak bağımsızlık söylemleri ve talepleri resmen duyulmamış olsa da, bu oradaki görüşmelerde belli ki çok ciddi bir şekilde konu oldu. Ben o bölgenin yeniden şekillenmesinde “Irak’ın ne olacağı?” sorusu üstünden bu açılımların buna bağlı stratejiler olduğunu görüyorum. Yani ırak’ın geleceği, Suriye’nin geleceği bütün bu dengelerin içerisinde Irak Kürdistanı’nda bir pozisyon ve strateji oluşturuyor. Ayrıca Kürdistan’ın ABD ile güzel gelişmeleri var. Demokratikleşmeyi hızlandırmak gerekiyor. Her alanda dünya ile ilişkileri içiçe getirmek lazım. Özellikle eğitime önem verilmesi lazım. Üniversite eğitimine yatırım yapması lazım.
Dünyanın bir anda yüzünü Kürtler’e çevirmesindeki ana etken nedir, Kürtler nasıl 21’nci Yüzyıl’da aktör haline geldi?
Kürtler’in laik duruşu çok önem arz ediyor. IŞİD’e karşı en büyük zaferi Kürtler elde etti. Aynı zamanda bölgede kadın yokken Kürt halkının kendi içindeki kadının ortaya çıkışı kadına verilen değer, kadın erkek ilişkilerinin ön alması, Kobani’de mesela kadın direnişçilerin gidip IŞİD’e karşı savaşması... Yani 12’nci Yüzyıl’da dünyayı daha iyi okuyup yorumlayabilecek bir özerkliğin Kürt halkından beliriyor olması önemli bir etken.
Kürtler’in öne çıkmasından petrolün bir etkisi var mı?
Petrol bir taraftan büyük zenginlik getirir ama bir taraftan da toplumu üretimden koparır. Yani o Kürdistan’ın petrol zenginliğinin ilk başka büyük bir avantaj olarak ortaya çıkması yakın bir vadede büyük bir dezavantaja dönüşebilir. Onun için petrolden gelecek parayı çok önemli ve keskin üretime dönüştürsünler. Yine petrol gelirleri büyük bir imkan, büyük bir kaynak ama bir şartla: Har vurup harman savurmak yerine, çok ciddi teknolojik gelişmelere, üretim anlayışlarına, yatırıma dönüştürmek kaydıyla. İnsana, sosyal adalete, eğitime, hukuka yatırım yapsınlar. O zaman Kürdistan tam bir İsviçre olur.
Peşmerge ile YPG savaşçıları IŞİD’e karşı birlikte savaştı. Ama siyasi partiler arasında zaman zaman gerginlikler yaşanıyor. Bunun nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyasi olarak kendi içlerindeki çekişmelerin çok derinleşmesi halinde, kendilerine sıkıntı getireceğini düşünüyorum. Kendi aralarında yeniden bir yönetim kavgası, egemenlik kavgası, iktidar kavgasına dönüşürse bütün Kürtler kaybeder. Kendi aralarında, demokrasinin kendi kuralları içindeki enerjilerini bir olumluluğa yöneltmeleri lazım.
Sizin de çok yakında takip ettiğiniz Türkiye’deki çözüm süreci ne durumda?
AK Parti Kürt sorununu Tayip Erdoğan’ın başkanlık rüyalarıyla irtibatlanmış bir süreç olarak yaşamak istiyor. Halbuki Kürt sorunu Türkiye’nin en büyük sorunudur. Muhakkak demokratikleşmeyle kalıcı bir şekilde çözülmeli.
Bir taraftan barış getireceğim derken, bir taraftan faşizm koyulaştıramazsınız. Onun için bunu siyasi bir oyun olarak başlattığını düşünüyorum. Nitekim bunu cumhurbaşkanlığı arefesinde açık açık söylüyor. Onun derdi orada başkanlık.
HDP’nin barajı aşamaması halinde Kürtler ve Türkiye için ne değişir sizce?
HDP barajı aşamazsa çok sıkıntılı günlerin geleceğini öngörüyorum. İnşallah barajı aşar. Aynı zamanda bu çok kaotik bir ortama yol açabilir. HDP barajı aşamazsa silahların tekrar konuşma ihtimali de olabilir. Dilerim barajı aşar biz bu kaotik durumları görmeyiz. HDP’nin barajı nı ve demokratik kanallarla yoluna devam etmesini dilerim.

PORTRE/Mehmet ALTAN
1953 yılında Ankara'da doğdu. İlk, orta ve yüksek öğrenimini İstanbul'da yaptı. Yüksek öğrenimi sırasında özel bir şirkette ve Türk Haberler Ajansı'nda çalıştı. 1979 yılında doktora yapmak için Fransa'ya gitti. Paris I. Pantheon Sorbonne Üniversitesi'nde, Türkiye-İMF ilişkilerini inceleyen çalışmasıyla 1980 yılında uzman oldu. Türkiye'nin ABD ve SSCB ile ilişkilerini inceleyen teziyle de iktisat doktoru oldu. Doktora eğitimi sırasında, çeşitli gazetelerde yazılar yazdı. Cumhuriyet gazetesinin Paris muhabirliğini yaptı. 1984 yılında Türkiye'ye döndü. Halen İstanbul Üniversitesi İktisat Politikaları Anabilim Dalı profesörüdür.
rudaw.net, 23.05.2015