Site İçi Arama

KENT DİNDARLIĞI

İslamiyet hoşgörü ve iyilik telkin ederken, Şeyh Galib’den Taliban’a nasıl geldi? Kaybedilen bu düzlemin sebepleri tam olarak neler? Dindarlık kır ile kent arasında ne gibi değişikliklere uğradı? Halen uğramaya devam ediyor mu? Çağın gerektirdiği gibi bir Müslümanlık yaşamak mümkün mü? Değilse, neden mümkün değil? Bu ve bunun gibi mühim sorulara yanıt arıyor Mehmet Altan. Güncelliğini uzun zaman koruyacağa benziyor dindarlığın boyutları da...Devamı...


 

Süreli Yayınlar

 Prizma Yazıları Star Pazar Yazıları - Kanatlı Karınca
 Infomag Yazıları Bloomberg Businessweek Yazıları
 Sabah Gazetesi Yazıları Sabah Gazetesi-Pazar Yazıları
 Mehmet Altan-Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu  Türkiye'de İktidar Dergisi
 gazete360 Yazıları Özgür Düşünce Yazıları

 Süreli Yayınlar > gazete360 Yazıları > Safiye, Sabri, Oğuz ve Kantinci Kurtuluş…

Safiye, Sabri, Oğuz ve Kantinci Kurtuluş…

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden on beş gün geçmesine rağmen toplum henüz travmayı atlatabilmiş değil… Bir yandan birçok sorunun cevabını ararken, bir yandan da o korkunç gecenin ardında bıraktığı acıların ayrıntılarıyla sarsılıyoruz.

O cinnet halindeki darbe girişimi gecesi yitirdiklerimizin ve yaralananların hikâyeleri yürek yakarak aydınlanıyor…
“Kaval kemiğinden vurulan Safiye Bayat, iki tankın altından kolu ezilerek çıkan Sabri Uzun, abisi gözlerinin önünde şehit, kendisi de gazi olan garson Oğuz, sabah 6’da vurulana kadar direnen ambulans şoförü Ersoy, Tuzla’da askerlerin silahlarına kendini siper eden inşaat işçisi İsmail, Sabiha Gökçen’de tankın üzerine çıkıp oradan düşüp bacağı parçalanan Fatih Kaya ve daha niceleri…”
* * *
Er Kurtuluş Kaya’nın hikâyesine de bu acılar denizinde çalkalanırken rastladım…***
20 yaşındaki er Kurtuluş Kaya’nın tezkeresine 12 gün kalmıştı.
Kuleli’de kantinciydi.
Darbe girişimi gecesi köprüde linç edilerek öldürüldü.
* * *
Çankırı’nın Germece Köyü’nde oturan dört çocuklu Kadriye ve Satılmış Kaya çifti, bir sene önce en büyük oğulları olan Kurtulmuş Kaya’yı davul-zurnayla ve ellerine kına yakarak askere göndermiş…
Kaya’nın görev yeri İstanbul Kuleli Askeri Lisesi’ne çıkınca aile, “çok şükür, terör olaylarının olduğu bölgelere gitmedi” diyerek sevinmiş.
Aile, tezkeresine 12 gün kalan çocuklarına kavuşacak günü bekliyormuş.
* * *
Darbe girişiminin olduğu gecenin akşamı saat 20.00’da Kuleli Askeri Lisesi’nin kantininde görevli er Kurtulmuş Kaya, babasını arayarak “baba, kantini kapattım, elimi yüzümü yıkadım, şimdi yatmaya gidiyorum. Yarın çarşı iznim var” demiş.
Babası Satılmış ise oğluna, “oğlum 12 günün kaldı, ne olur ne olmaz istersen çarşı iznine çıkma” diyerek telefonu kapatmış.
Darbe girişimi başlayınca aile panikle gece 23.30 sıralarında oğullarını aramaya başlamış, ancak ulaşamamış.
* * *
Sabah saatlerinde, Boğaziçi Köprüsü’nde darbe girişimine direnen sivillerin askerlere yönelik saldırı görüntüleri yüreklerini dağlamış.
Sonunda linç edilen askerlerden birinin kendi çocukları olduğunu öğrenmişler.
* * *
Aile, İstanbul’a giderek Adli Tıp Kurumu morgundan çocuklarının cenazesini alıp Çankırı’ya getirdi.
Er Kaya, doğum yeri Germece Köyü’nde toprağa verildi.
“Yüzünü yıkayıp yatmaya hazırlanırken”, büyük bir ihtimalle bir darbeye karıştığını bile anlayamadan ölmüştü.
Hainler safında ölen ama aslında ihanet ettiğini bilmeyen bu çocuğun hikâyesi de, diğerlerinin hikâyeleri gibi içimi dağladı.
* * *
Geçen haftaki yazımın sonunda yazdıklarımı yeniden hatırlatmak isterim.
Yol ayrımındaki Türkiye, hukuk ve demokrasinin, çoğulculuğun, temel hak ve özgürlüklerin peşinden gitmek zorunda.
Diğer yön, demokrasi ve hukuka ihanet, kanlı bir çıkmaz, girdaplı bir kaos yaratır.
Bu gerçeği, yaşayarak da öğrenmedik mi?
14 yıllık AKP iktidarının başlangıcında AB reformlarıyla yola çıkılmıştı, kanlı darbelere geri gelindi.
* * *
Bu yol ayrımında, o gece yiğitçe direnenlere de, gözü kararmış darbecilerin emriyle sokağa çıkıp ne olduğunu bile anlayamadan ölen ‘kantinci’ Kurtuluş gibi kurbanlara da, onların acılı ailelerine de bu toplumun bir borcu olduğunu anlamak zorundayız.
Bu borcu ancak, bir daha asla böyle gecelerin yaşanmayacağı bir ülke yaratarak ödeyebiliriz.
Böyle bir ülke yaratmanın yolu, yaşını başını almış şairleri, gazetecileri, aydınları hapsetmekten değil, hukuku ve demokrasiyi sağlamlaştırarak ‘toplumsal barışı’ bir daha bozulmayacak şekilde yerleştirmekten geçiyor.
Sokaklarda direnen insanlar sayesinde elimize bir fırsat geçti, bu fırsatı harcamayalım.
Şiddete, baskıya, korkuya doğru değil, demokrasiye, hukuka, güvenceye doğru ilerleyelim… Bozulanı daha fazla bozarak değil, ancak bozulanı tamir ederek toplumsal bir huzura ulaşacağımızı anlayalım.
Bu ülkenin insanlarına yazık etmeyelim.
Bu fırsatı da heba edersek ne tarih, ne talih affeder bizi… Bunu aklımızdan çıkarmayalım.
01.08.2016

Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.

E-posta : info@mehmetaltan.com

VB#Turk Yazılım ve Bilgisayar desteği ile sizlere ulaşmaktadır.